Erzincan’ın ücra bir köyünde doğan, çocukluğunda çobanlık ve bakkal çıraklığı gibi işlerde çalışan Davut Topoğlu, İstanbul’un en gözde semtleri arasında yer alan Nişantaşı ve Fulya bölgesindeki faaliyetleriyle holding patronluğuna ulaştı.
Erzincan’a 157 kilometre uzaklıktaki İliç ilçesinin Dikmen Köyü’nde 1955 yılında doğan Topoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Topoğlu, kendisini holding patronluğuna ulaştıran hayat öyküsünü AA’ya anlattı.
İlkokulu bitirdikten sonra henüz 11-12 yaşındayken 50 hanelik köyün 350-400 civarındaki büyükbaş hayvanının çobanlığını yaptığını dile getiren Topoğlu, bu dönemde aklı ermeye başladığında köylüler arasında farklı uygulamalara şahit olduğunu, köyde zengin 4-5 ailenin sözünün geçtiğini ve bunların diğer 45 aile üzerinde hegemonya kurduğunu, bu durumun kendisini çok üzdüğünü söyledi. Topoğlu, “Ben bunu katiyen kabul etmiyordum. İçim içimi yiyordu ama kimseyle de paylaşamıyordum.” dedi.
Çocukluğu döneminde aile büyüklerinin her akşam bir köylünün evinde buluştuğunu ve sohbetler ettiğini söyleyen Topoğlu, bu sohbetlerde en çok siyasetin, askerlik anılarının ve köydeki ekim-dikimin konuşulduğunu, askerlik ile alakalı hep çavuşların konu edildiğini, bu nedenle kendisinin de askerde hep çavuş olmak istediğini belirtti.
Topoğlu, bu sohbetlerin köydeki elektriği olan evlerde yapıldığına işaret ederek, “Bu konuşulan konular bende bir kanaat oluşturdu. O da şuydu: Ben ileriki yıllarda bu ışığı yanan oda sahibi gibi zengin olmalıyım. İkinci olarak, siyasetten nasibimi almalıyım. Üçüncüsü ise askerde ben de çavuş olmalıyım. Bu düşüncelerle 13 yaşındayken 1968-1969 yıllarında İstanbul’a gönderildim.” diye konuştu.
Davut Topoğlu, İstanbul’a geldiğinde Laleli’de ablası ile eniştesinin apartman kapıcılığı yaptığını, köydeki çobanlıktan sonra ikinci iş olarak kapıcı çıraklığına başladığını söyledi.
Ablasına ve eniştesine yardım ederken, eniştesinin Teşvikiye’de ortak bir bakkal dükkanı işlettiğini duyduğunu aktaran Topoğlu, “Aradan bir süre geçtikten sonra anneme mektup yazmaya başladım. ‘Ben burada ne yapacağım, apartman kapıcılığı, yardımcılığı mı yapacağım?’ derdim. Halbuki ben annemle paylaşmasam da ileriye dönük fikirlerim vardı.” şeklinde konuştu.
Topoğlu, annesinin isteği üzerine ablasının kendisini marangoz bir akrabalarının yanına çırak olarak verdiğini dile getirerek, aradan birkaç ay geçtikten sonra bir gün eve geldiğinde ablasını ve eniştesini evde bulamadığını, onların taşındıklarını gördüğünü anlattı. “Ev boşalmış, hiç kimsecikler yoktu. Orada çok duygulandım. Ben ne olacağım şimdi, nereye gideceğim ben diye kimsesizliğin acısını bizatihi tekraren yaşadım.” diyen Topoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Orada beklerken ablamların taşındığını bilmeyen bir apartman sakini ‘Davut’ diye seslendi. Ben hızlı bir şekilde çıktım yukarıya beni kasaba gönderdi. İstediğini aldım, getirdim, verdim. Bana bir bahşiş verdi. Bendeki harçlık işte o oldu. Sonra tekrar indim birinci kata. Düşünmeye başladım ben ne yapacağım diye. Çaresizliğin vermiş olduğu cesaretle hiç çıkmadığım Laleli ana caddesine çıktım. Otobüs durağına geldim. Bir beyefendiye benim Teşvikiye’ye gitmem gerektiğini, nasıl gideceğimi, hangi otobüsle gidebileceğimi sorduğumda yardımcı oldu. Teşvikiye otobüsüne bindirdi.”
Topoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Topoğlu, Teşvikiye’ye gitmek için bindiği otobüsten yanlışlıkla Maçka’da indirildiğini, sora sora Teşvikiye’ye ulaştığını, çaresizlik ve korku içinde eniştesinin ortak olduğu bakkalı aradığını kaydetti.
Topoğlu, “Bakkala geldiğimde ‘Biz seni unutmuşuz ya da gelip tekrar alacaktık’ gibi sözler bekliyordum. Hiç kimseden hiçbir şekilde bu yaklaşımı göremedim. ‘Şu sepeti al, şu apartmanın filan katına götür’ diyerek beni bakkal çıraklığına başlattılar.” ifadelerini kullandı.
“Dükkanın bodrum katında yaşıyordum. 3 senenin sonunda beni işten çıkardılar. O zamanın parasıyla ya 30 lira, ya 3 lira, ya da 300 kuruş… Kesin hatırlayamıyorum, ben onlara borçluymuşum. Düşünün 3 sene bir yerde çalışıyorsunuz. 3 senenin sonunda siz onlara borçluymuşsunuz. Ben kendimi savunamıyorum bile. Böyle bir şey olabilir mi? Nasıl olur? Benim hakkımı, hukukumu verin dahi diyemiyorum. Bana söyledikleri şey şu: ‘Köydeki annene, babana çay, şeker, bilmem ne gönderdik, sana gömlek aldık, pantolon aldık’ şeklinde.”
Davut Topoğlu, 1975 yılından önce Harbiye’de kendi köylülerine ait bakkal dükkanında çıraklığa devam ettiğini, o zaman 16 yaşına geldiğini belirterek, bu sırada annesinin sürekli haber gönderdiğini ve köye çağırdığını söyledi.
Anne ve babasının ısrarlarına dayanamayıp köye döndüğünde kendisi istemese de evlendirildiğini, sonra da askere gittiğini anlatan Topoğlu, askerlikte de kriterleri tutmamasına rağmen büyük çaba göstererek çavuş olduğunu, böylece çocukluk hayallerinden ilkine askerde ulaştığını bildirdi.
Topoğlu, 1977’nin sonunda askerden döndüğünü ve o zaman 3 çocuğunun bulunduğunu kaydederek, Teşvikiye’de bir eczanede çıraklık yapan kardeşi Metin Topoğlu’nun yanına uğradığını ve ondan o bölgede bulunan bir bakkalın satılık olduğunu öğrendiğini aktardı.
Köye dönmek istemediğini ve bu bakkalı alarak işletmek istediğini kardeşine söylediğini anlatan Topoğlu, bakkalın işletmecisi ile 60 bin liraya pazarlık yaptığını söyledi.
“Bütün hemşerilerimi gezdim, bir kişiden dahi ret cevabı almadım. 500 lira, 500 lira, 500 lira topladım 60 bin lira oldu. Getirdim verdim bakkal dükkanının sahibine. Biz bakkal dükkanını devraldık ancak bir 60 bin lira daha asgari para lazımdı ki içine mal koyalım. Onu nereden bulacaktık? Çıraklık döneminden Rami’de tanıdığım toptancı vardı. Gittim onlara durumumu izah ettim. Ürün listemi de yapmıştım. Senet yapın ve bu malı bana verin. Ben satarak ödeyeceğim dedim. Sağ olsunlar kabul ettiler. Bir kamyon dolusu ürünü de getirdim bakkal dükkanına koydum. Kolları sıvadım. Sabah 05.00, gece 01.00… Ne cumartesim ne pazarım ne de bayramım var.”
Topoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Topoğlu, daha önce çıraklık yaptığı eniştesinin bakkalını da ısrar edildiği için aldığını ve gece gündüz demeden çalışmaya devam ettiğini belirterek, 1981’de bu bakkalların kendisine dar gelmeye başladığını ve Topoğlu İnşaat Limited Şirketini kurduğunu söyledi.
İlk projesini çırak olarak çalıştığı bakkal dükkanının 30 metre ilerisinde küçük bir ahşap evin bulunduğu arsada yaptığını dile getiren Topoğlu, bu arsanın sahibinin daha önce anlaştığı müteahhit ile arasındaki sorunu çözdüğünü, bu sayede ilk projesini gerçekleştirdiğini kaydetti.
Topoğlu, bu sürede yakınlarının ve anne-babasının sürekli kendisine “Bakkal güzel işliyor, ne gerek var yeni işlere” şeklinde konuşmalar yaptığını aktararak, “Onlar o kadar görebiliyordu. Ancak ben onun o gün yettiğini ama 3 sene sonra, 6 sene sonra yetmeyeceğini biliyordum ve inşaat müteahhitliğine girmiştim. Ondan sonra Teşvikiye’de ve Nişantaşı’nda çok inşaat yaptık.” diye konuştu.
İlk inşaatından sonra Nişantaşı, Teşvikiye, Fulya, Mecidiyeköy ve Osmanbey bölgesinde 100’e yakın proje hayata geçirdiğini dile getiren Topoğlu, 3 bine yakın konut ve iş yeri yaptığını bildirdi.
Davut Topoğlu, değeri çok yüksek projelere imza attıklarını ancak hiçbir projeye hazır parayla girmediklerini belirterek, topraktan satış yaparak sermaye edindiğini ve bu sayede inşaatları hızlıca bitirdiklerini, projeden ilk konut alanların da çok karlı çıktığını anlattı.
Topoğlu, çalışmalarının büyümesiyle 2012’de şirketin holding olarak faaliyetlerini sürdürmeye başladığını söyledi.
İlkokul mezunu olduğunu anımsatan Topoğlu, eğitim eksikliğini kitap ve gazete okuyarak tamamlamaya çalıştığını, eğitimli insanları dinlediğini, hep öğrenmeye gayret ettiğini ifade etti.
“İlk önce gazetelerimi okurum. Bu gazetelerin yarısı şirket merkezine gelir. Bir gün gazetede Sağlık Bakanlığının doktor muayenehane yönetmeliğini değiştirdiği haberini okudum. Amerikan Hastanesi ve çevresindeki apartmanların giriş ve bodrum katları doktor muayenehaneleri ile doluydu. Buralar yönetmeliğe uygun değildi. Bu nedenle Vital Fulya Plaza’yı öz sermayemle aldım ve buraya Türkiye’nin ilk doktor muayenehane plazasını yaptım. Burada 100’ün üzerinde doktorumuz muayenehanesiyle vazife yapıyor.”
Topoğlu, Vital Plaza’ya gelen hastaların yüzde 70’inin yurt dışından olduğunu görünce Türkiye’nin ilk sağlık otelini yapmaya karar verdiğini ve aynı yere bu oteli inşa ettiğini belirterek, şu anda da Zekeriyaköy’de doktorlara yönelik villa sitesi projesini hayata geçireceklerini bildirdi.
Bugüne kadar problemsiz hiçbir yeri almadığını, hissedarlar arasında veya belediye ile ilgili problemin bulunduğu arsalarla meşgul olduğunu kaydeden Topoğlu, “Kimisinin sahibini, sahiplerini Amerikalarda, Yunanistan’da buldum getirdim. Çünkü kazanç oradaydı. Allah’ın verdiği ikna yeteneğim var. Ancak ikna yetmiyor işi takip etmek, prosedürü bilmek, peşini bırakmamak da önemli.” şeklinde konuştu.
Topoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Topoğlu, şu anda Muğla’da özellikle Avrupa’daki emeklilere yönelik bir sağlıklı yaşam köyü projesi planladıklarını belirterek, “İçinde doktoru, hemşiresi, diyetisyeni, çamaşırhanesi, bulaşıkhanesi, bakıcısı, hizmetçisi olan, havuzu, bahçesi, hastanesi ve sosyal olanakları bulunan bir konsept yapmak istiyoruz ki Avrupalı gelsin, maaşını bize versin, kendisi de bizim mekanımızda bu hizmetlerimizden faydalansın. Yaşamlarına burada devam etsinler.” ifadelerini kullandı.
Çocukları Vedat ve Ayhan’ın katkıları ile işlerin daha da büyüdüğünü anlatan Topoğlu, “Birkaç sene içerisinde Türkiye’nin konuşulan büyük şirketleri arasına gireceğiz diye umut ediyorum.” şeklinde konuştu.
“Gençlere özellikle diyorum ki sakın ola ki ‘benim annem fakirdi, babam fakirdi, öyleyse ben de annem ve babam gibi hayatımı idame ettireceğim, başka çarem yok’ gibi bir saplantı içerisine girmesinler. Egoistlikten uzak kalsınlar, kendilerini keşfetsinler. ‘Benden bir şey olmaz’ demesinler. Mutlaka ve mutlaka bir şeyi keşfetsinler. Hedef koysunlar kendilerine. Fakirliği kendilerine yakıştırmasınlar. Ben fakirliği insanımıza yakıştırmak istemiyorum. Yakıştırmak şöyle dursun, hiçbir şekilde layık görmüyorum. Fakirliği yenmenin şartları vardır kendine özgü. Stresi kendilerine kardeş ilan edecekler. Onunla yatıp onunla kalkacaklar. Risk alacaklar, öngörülü olacaklar. Bilemediklerini dinleyerek, okuyarak öğrenecekler. Bir kabın içerisine hapsolmasınlar.”